#Foodporn

ANNEM ÇOK GÜZEL YEMEK YAPMIŞ BEN DE ÇOK GÜZEL YERİM


Bir dilde ortaya çıkmış olan kelimenin, başka bir dilde karşılığını bulmanın güçlüğü hep vardır. Bu buluşu kimin yapacağı bahsi hep kafamı kurcalar. Böyle bir durumla şahsî olarak karşı karşıya kaldığımda, aklımda yankılanan sesin Macbeth’e ait oluşu ise; beynimin bana oynadığı oyunlardan biri mi, sormadan edemem… Kelimeler, kelimeler, kelimeler…



Food porn meselesi ne vakit gün yüzüne çıktı? İnsanın hangi mevzuunu ele alır bu kelime birliği? Bize neyi anlatması ile neyi anlamamızı sağlayacaktır? Bu suallerin cevapları yok bu yazıda. Neticede insan, yemek istediği ne ise, onun yenilebileceği bir mekânı tercih eder. Eğer yukarıda ki soruların cevaplarını arıyorsanız, uğramanız gereken yer bu tekst değil! Peki, bu yazı nelerin cevaplarını veriyor? Bunun yanıtını vermek de nihayetinde benim için çok çetin. Zira metnin başlığı, bu yazıyı yazdığım ve okumasını istediğim cemiyetin neredeyse hiçbir meselesini barındırmıyor içerisinde. Fakat birkaç soru işareti bırakması açısından, bir şeyler söylenebilir. Başlayalım:

Food kelimesi Türkçede; yemek, yiyecek, gıda kelimelerini rahatlıkla karşılayabilmekte. Porn kelimesi ise Türkçede; pornografi kelimesine tekabül ediyor. Pornografik yemek?



Pornografi kelimesi üzerinde biraz daha duralım: Pornographs sözcüğünden neşet eden pornografi kelimesi, Antik Yunanca mahreçli bir sözcük olup, ‘porne (fahişe)’ ve ‘graphos (yazmak, çizmek)’ kelimelerinin bağdaşımından zuhur etmiştir. Fahişeler üzerine yazmak. XIX. asırda İngilizceye geçmiş olan bu kelime, daha sonraları genel olarak ‘seks hakkında yazmak’ anlamına evirilmiştir.

Şu ana kadar üzerinde durduklarımız neticesinde, elimizde kalan şeyler: Fahişelerin yedikleri üzerine yazmak… Seks esnasından yenilenler üzerine yazmak…

Her kelime gibi, yukarıdaki kelimeler de, ilk meydana geldikleri hâlleri ile aramızda yaşamlarını devam ettirmiyorlar. Birçok sorunla baş ederek, yeni anlamlara büründüler. Ve bu büründükleri anlamlar insanların kafalarında, onları yepyeni bedenlere sahip kıldırsa da, kelimeler ruhlarından, hislerinden ve renklerinden asla kopamazlar. Bu, biz onları anladığımız gibi yorumlasak da, onlar kendi anlatmak istediklerinden vazgeçmezler manasına gelmektedir.



Bugün food porn kelimeleriyle insanlar; kelimelerin aslî ruhlarının çerçevesinde, insanların yedikleri gıdaların, teknoloji ile yeniden tasarlandığını ve tüketildiğini anlatmak istemektedirler. Gıdaların, besinlerin özellikle reklamlarda (reklamların bir hayat biçimi oluşturduğu göz ardı edilemez nihayetinde) erotik yan anlamlarıyla biçimlendirilmesi anlamı öyle aşikârdır ki; sembolik sermayenin yeniden ve yeniden ve yeniden üretilmesi neticesinde, sermaye imgeleminin bilinçaltındaki dürtülere tutunarak hayatın bir parçası haline gelmesi neticede kaçınılmazdır. Magnum dondurma ve kırmızı rujlu kadının dolgun dudakları. Biscolata çikolata ve kaslı erkekler.



Mesele erotik olanın tasviri mi yoksa seksüel eylemin betimlenişi mi? foodporndaily.com adlı internet sitesine göre ikisi de değil. Mevzuu görsel zenginliğin üremesi ve neticesinde insan ruhunun güzele yaklaşması hatta ruha bu güzelliği yedirmek… Zaten pet şişedeki suyun, şarkıcı Göksel’in emcekleriyle(1) yakından bayağı alâkası olduğu da inkâr edilemez değil mi?

*

Resim sanatında natürmort konular içeren eserler verilir. Ölü doğa manasında olan bu kelime, genellikle yenilecek olan şeylerin tasvirini içerir. Türk ressamlarından Hoca Ali Rıza’nın İftar Sofrası, Süleyman Seyyid’in Kirazlar, Namık İsmail’in Balıklar adlı eserleri natürmort tabloların en meşhurlarındandır. Bu tabloların konularının zamanla evirilerek, fotoğraf makinesi denilen aletin yurtdışında üretimi ve daha sonra yalnızca toplum olarak bu aletin tüketimini gerçekleştirmemiz neticesinde cemiyetin hafızasında yaşanan kayboluş/unutuluş sorunu, şu anda bu yazı ile anlatmak istediğim meseleyi anlatamayışımın başlıca illeti aslında. Elbette yalnızca fotoğraf makinesi değil, food porn kelimelerini zikretmemize sebebiyet verecek, yalnızca iyi görüntü alabilen bir merceğe sahip herhangi bir makina, bir şeyleri anlayamayışımız ve bu anlayışsızlığın içerisinde, gözden, görüntüden yahut nimetin bu topraklardaki barındırdığı ruhiyatından bizi rahatlıkla uzaklaştırabilmektedir.



İnsan, gözü ile gördüğü nesneyi, modern tıbbın onayladığı gibi yalnızca beyni ile yorumlamaz. Elbet bu, yalnız göz için değil, bütün duyu organları için geçerli bir töredir. Şayet insan hem modern tıbbın yasalarını dikkate almamayı göze alıp, hem de kalbinin nöronları olduğuna inanırsa; bu, nimetin değerinin, o insan için anlayacağı bir yerde olmadığının da ispatıdır.


Nimetin yani bilginin…


(1) Evliya Çelebi’nin deyişi ile göğüs.