Daha İyi Bir Demokrasiye Lâyıksın

Reklam sektörünün aşılamayı en sevdiği şey; insanların hep daha iyi şeylere lâyık olduklarıdır. Evet, insanlar gerçekten hep daha iyisine lâyıktır; bu doğru. Bu söylemin yanlış yönü; reklam hangi ürüne dayalı ise, o ürünün insan için en iyi olduğudur. Sen hangisine lâyıksın? Altın yahut kaimesi üzerinde virüsler barındırıyor, o zaman şahsî kartların senin için en iyi olandır. Öyle mi?


Politikanın reklam sektörü ile kan bağına sahip olduğunu bilmek için bir DNA testine gerek duymak iflah olmazlıktır. Duvarın yıkılabilmesi için, hangi uygunsuz taş, hangi yanlış yere konulması gerekiyor ise, politika, reklam eliyle o taşı, o uygunsuz yere koyar. Padişahlık ise padişahlık… Demokrasi ise demokrasi… Başkanlık ise başkanlık… Uygunsuzluk hep toplumdadır. Toplum hep düzenlenmeli ve biçimlendirilmelidir.


Demokrasi; vahiy yolu ile gelen hükümleri, cemiyetleri hizaya getirebilecek tek meşrû temel olarak ele alan insanlar için, hep yıkımı öngören bir sistemdir. Bu yıkım bir geri getirilemezliği yahut ileri götürülemezliği sağlamaz. Bu öyle bir yıkımdır ki; hava toz bulutlarıyla kaplıdır. İnsan burnunun ucunu dahî göremez.


Bir şeyi istememek; Batı ve Doğu arasında farklılıklar gösterir. Batı’nın bir şeyi, mesela demokrasiyi istememesi ile Doğu’nun demokrasiyi istememesi aynı saike bağlı değildir. Bu nedenle, bir şeyi istemekte; aynı sebebe bağlanamaz. Sınırlar net bir şekilde belirlenmelidir. Aynı sebep üzerinde ortak bir düşünce oluşturulacaksa, bu, sınırların belirlenmesi ile gerçekleşebilir ancak.


Sınırlar nelerdir?


Hakikatin zahirde, en baştan beridir uğratıldığını bildiğimiz noktalarını belirlemek, bize sınırları bulmamız için yardımcı olacaktır.


Şimdi asıl sualleri soralım. Hakikat nedir? Hakikat nerededir?


Bu soruları sual etmenin başlıca gereklilikleri var idi. Onları yerine getirdim. Kendimi; kırbaçlardan, kırbaç izlerinden ve çarmıhtan uzak tuttum. Kendime bir Pontus Pilatus yontmadım.


Henry Kissinger’ın: “Bir şeyin gerçek olması pek o kadar mühim değildir; fakat gerçek olarak algılanması çok önemlidir” diye bir söz ettiğini söylerler. Kissinger bu sözü söylediyse eğer; Hakikat adına nimetlenmediğini kendi ağzıyla âşikâr etmiştir. Peki, Kissinger’ın kendini mahrum ettiği Hakikat denilen şey nedir?


Hissedilir fakat dile getirilemez bir şey misâli…


‘Gerçek’ diye bildiğimiz şeyler mi? Yoksa Cesıs’ın söylediğini söyledikleri şey mi? “est vir qui adest” Her şey zıddı ile kâimse misal, Hakikatin ne olduğuna dair bir bilgiye ulaşılabilir mi? Blake “without contraries, there is no progression” diyerek, Hakikat adına, kendi payına neyi, ne kadar devşirmiştir? ‘Cennet ve Cehennem’in İzdivacı’ ile bir Doğu-Batı evliliğini mi tahayyül etmiştir? Blake kendini hangi yönde hissetmiştir? Cennet ehlinden mi, Garp memleketlerinden mi? Hakikat bir yönde midir yoksa bir yöne ait mi?


*


Ruhun arzuladığıdır, hakikat. Ruhtan ortaya çıkandır? Ruhun konuşabildiğidir? Ruh?


Bir hayvanat bahçesinde doğmuş ve orada büyümüş bir kaplan, nasıl ormanların hasretini genetik kodlarında ve içgüdülerinde saklıyor ise; insan da hakikati saklar. Ve fakat örter de…


En genel ve âşikâr mevzu belki de; Hakikatin zincirlenmesidir.