Kayıtlar

8 Muharrem 1447 Notları

 - Düşünüyorum ki artık olup biteni gerçek zamanlı olarak kavrayıp anlamlı bir bütün hâline getirmek, insanî sınırların ötesinde bir şey. Senteze ulaşmak bir yana, oradan yola çıkarak eğilimleri öngörülebilir çizgilere taşıyan, yönünü tematik bir sezgiyle bulan ilgi çekici bir anlatı kurmak neredeyse imkânsız.

7 Muharrem 1447 Notlar

Resim
Ağabeyim M. Safa Karataş'tan bir mesaj aldım. Aşağıdaki görüntüyü göndermiş ve şunları yazmış: "Bu mesele önemli, Türk romanında da gündeme alınmalı, bir cevabı yok ayrıca, görmedim." Ben de bu meselenin kurcalandığı bir yazı hatırlamıyorum. Burada biraz kurcalamaya çalışacağım. Yazının kime ait olduğunu bilmiyorum ve sual etmek de istemedim. Fakat metinden anlaşıldığı üzere, mevzuu dillendiren zat Amerikalı. Bu konuyu Türk Romanı çerçevesinde düşünmeye başladığım an, nesir üzerinden düğümü çözemeyeceğimi anladım. Türk Romanı açısından (hatta belki diğer edebiyatlar açısında da) bu mevzuu ancak şiir ve roman arasındaki bağ üzerine düşündüğümüzde çözebiliriz. Edebiyatların roman karakterlerinin etki altında oldukları 'çekim gücünün' ne olduğunu anlamamız adına, o edebiyatların güçlü şiirlerinin çözümlenmesi gerekiyor bana göre. Evvelden başka yazılarımda, bir milletin felsefî birikiminin başka milletler tarafından en iyi şekilde anlaşılması için de benzer bir iddia...

2 Muharrem 1447 Notlar

- Müslümanların kazandığı yerde kapitalizm kaybeder. - Romancılar kitle bilincini oluşturma görevlerini çoktan sosyal medya patronlarına kaptırmış durumdadırlar. Bu açıdan bakıldığında mevzû korkutucu(?) görünebilir fakat 'kitle bilincini oluşturmak zorunda mıdır romancı?' sualine odaklanırsak, rahat uykulara duyduğumuz özlem son bulabilir. - Bret Easton Ellis'in 1998 tarihli romanı Glamorama'yı okuyacak vakit bulabilir miyiz acaba bir gün? - Türkçe kendini kopyalayarak üreyen bir virüs hâlini almıştır. 

Dünya Merkezli Kâinat Teorisi 1

Şüphe Tohumları İnsanlık tarihi boyunca, bilgi birikimimiz sürekli genişledi. Bu sürekliliği bize ne sağladı? ‘Bilim’ cevabını verecek olanlar olabilir. Fakat bir tarafta da bu suale ‘Peygamber’ler cevabını verecek olanlar var. “Peygamberler olmasaydı insanoğlu neresiyle yemek yiyeceğini bile bilemezdi.” Bu söz size saçma mı göründü? Eğer ilk insanın bir Peygamber olduğuna inanıyorsanız, saçma görünmemesi gerekiyor. Fakat inanmıyorsanız, sizinle bir kereliğine Pascal Oyunu oynayabiliriz.(1) Bilgi birikimimiz sürekli genişledi ancak, her yeni bilgiyle beraber, aslında ne kadar az şey bildiğimizi fark ettik. Bu arada, sürekli depoladığımız bilginin yanında, bilgiyi işleme yeteneğimizin kaybolduğunu fark edemedik. İçinde bulunduğumuz zamanlarda, bilgiyi artık yapay zekâ diye isimlendirilen şeylere işletmeye başladığımızı görebiliyor musunuz? “Galileo teleskopunu gökyüzüne çevirdiğinde, dünyanın, kâinatın merkezi olmadığını anladık” diye bir söz söylenir.(2) Bu sözü söyleyenlerin, teleskop...

Gülhane'deki Ucube Şey!

Resim
Geçen hafta sonu (14 Şevval 1446 - 13 Nisan) ailemle Gülhane Parkı'na Sarayburnu tarafından girerek, küçük bir gezi gerçekleştirmiştik. Bu zamanlarda bile, tarihin yer yer çığlıklarını yahut mırıltılarını duyduğunuz bir yerdir Gülhane. Alay Köşkü'ne kadar yürüdükten sonra, evvelden de defalarca karşıma çıkan fakat bu defa özellikle dikkatimi çeken bir 'şey' ile karşılaştım. O 'şey'in fotoğrafı aşağıdadır.   Bir sanat eseri mi? Süs mü? Eğlencelik bir şey mi diye karar veremediğim bu 'şey'in etrafında bazı insanlar toplanmış fotoğraf çektiriyorlardı. Kitaba benzetilen taştan 'şey'in ortasıdaki silindirli yapıdan su çıkıyor ve sanki bir kitap sayfasıymışçasına bir taraftan diğer tarafa yığılıyor ve kayboluyordu. Dediğim gibi, evvelden çok defa karşılaştığım bu 'şey' pek de ilgimi çekmemesine rağmen, o gün kısa süreliğine bir mide bulantısı yaşamama sebep oldu. Gülhane'nin ruhuna neredeyse tamamen zıt bu 'şey'in orada bulunuşu, or...

Kuru Bir Dal Parçası

Resim
Merdivenlerden inerken karşılaştım kendisiyle. Çoğu zaman bir odun parçası denilerek, yanından geçilip gidilecek o küçük öğretmen. Merdiven basamaklarının birinde, öylece, ortada boylu boyunca yatıyordu, oraya nereden nasıl geldi bilmiyorum. Annesi babası kimdir, kardeşleri nerededir, bilmem de mümkün değil gibi. (Fakat bu soruları sual edip durarak, Yunus Emre'nin o güzel hâllerinden birine yaklaşabiliriz belki biraz) Ayağımın kenarıyla bu küçük öğretmeni rahatsız ettim ve onu merdivenin duvarla birleştiği yere, dibe doğru itekledim. Fakat o ya direndi yahut başka bir nedenden dolayı bir alt basamağa düştü. Düştüğü o son basamaktan sonra yalnızca bir basamak daha vardı. Sonrası zemin. Onu köşeye itmeye kararlıydım, bu sebeple ayağımla onu yeniden rahatsız ettim. Bu sefer daha şiddetli bir şekilde itekledim ve küçük öğretmen zemine doğru fırladı, zeminin duvarla birleştiği yerin oralarda durdu. O an bir acıma hissiyle doldum. Bu kuru dala eziyet ettiğimi düşündüm ve gayr-i ihtiyari...

How to Build a House - Mimari Bir Roman

Türkçede yayımlanmamış eserler arayarak geçirdiğim zamanlarda edebiyat adına çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Bir şey yapma isteğim olmadığı vakitlerde kendimi kitaplara veriyorum ve evet yine itiraf etmeliyim ki hayaller kuruyorum. "Şu kitabı yayımlatsak bir yerlerde" veya "şu eseri tercüme etsem" gibi düşüncelerle eğlendiriyorum kendimi. Geçen günlerde yine, bahsettiğim hâl içinde kitap kitap, sayfa sayfa dolaşırken, Eugène Viollet-le-Duc isminde Fransız bir yazarla karşılaştım. Asıl mesleği mimar olan Eugène beyin vakti zamanında bir roman yazdığını keşfettim. Roman İngilizceye de Benjamin Bucknall isimli İngiliz bir mimar tarafından tercüme edilmiş. Eugène beyin ismini ilk kez duyduğum için Türkçeye çevrilmiş bir eseri olup olmadığını bilmiyordum, bu sebeple küçük bir araştırma yaptım ve mimarlığa dair kitaplar basan Janus Yayıncılık'ın bu beyefendinin iki kitabını yayımladığını gördüm. İki eser de direkt olarak mimarlık alanındaydı ve benim keşfettiğim...

Thomas Wolfe'ün Eve Bak Melek'ini Neden Yarım Bıraktım?

Başlıktan, sanki kitabı okumayı yarım bırakmışım gibi anlaşılabilir. Hayır, tercümesini yarım bıraktım. Tam olarak tarihi hatırlamıyorum fakat sanırım yarım sene oluyordur, Thomas Wolfe'ün meşhur eseri Look Homeward, Angel'ı tercüme etmeye başlamıştım. Yine tarihi tam olarak hesaplayamam fakat en az 6-7 senedir de tercüme edilmesi üzerine düşünüp duruyordum. Bence bu vakte kadar çevrilmemesi oldukça üzücü ve saçma idi. Epona Yayınları'nda çalışırken bir hanımefendiyle tercüme için anlaşmıştık fakat ne yazık ki ilk bölümden sonra devamını getiremedik. Birçok kitap ile iştigal olduğum için de Wolfe'ün peşine düşemedim. 2024 senesinin sonuna doğru ise 'Bismillah' diyerek başladım tercüme etmeye. Zaman akıp gitti ve bugün takvim yaprakları 12 Ramazan 1446 - 12 Mart 2025 gününü gösteriyor, ben de değerli arkadaşım Uğur Karabürk'ün bir haberiyle bu yazıyı yazmaya başlamış bulunmaktayım. Uğur'un verdiği habere göre İthaki Yayınları, Wolfe'ün Eve Bak Melek i...

Bir Tercüme Bahsinin Bazı Noktaları: Melankolinin Anatomisi

Bazan, unuttuğunu sandığın şeyleri, birden bütün düşüncelerinin üzerinde bulursun. O unuttuğunu sandığın şey, hatta öyle ki o şeyi unuttuğunu bile unutmuşsundur, birden bütün haşmetiyle karşına dikilir ve ‘Hey! Buradayım! Bana bak!’ diye çırpınarak kendini göstermek için bağırıp durur. O şey, her ne ise; bazan da unutulan değil silinen bir şeydir. Bir defterden silgi ile bir defterden bir kalem ile avuç içlerinden su ile parmak uçlarından öpücüklerle silinir. Burada size aktaracağım ise biraz daha teknik (mechanism?) bir mesele. Evvelden sildiğimi bildiğim fakat birçok yerde kayıt altında olmasından ötürü ve o diğer kayıt yerlerinin çoğundan kendimi bîhaber bırakmış olmamdan dolayı, mütercimi olmaya niyetlendiğim ve belli başlı düşüncelerim neticesinde vazgeçmek durumunda kaldığım bir metnin (Robert Burton’ın Melankolinin Anatomisi adlı eserinin), tercüme ettiğim birkaç sayfası, unutulan ve sonra bağırışlarla insanın karşısına çıkan o şey gibi karşıma çıktı ve tam olarak tanımlayamayac...

Yumruk

 İsmet Özel: "hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa" Bachelard'da şuna rastladım: "Yumruk bir engel, bir düşman, bir örs ister. Boş yere sıkılmış bir yumruk hayal etmek, dramatik öfkeye leke sürmek, yenilmezlik imajını lekelemek demektir."