28.4.24

Notlar

Hollywood.

Aşkenaz Yahudileri.

Şarlo asıl Yahudileri mi güldürmek istiyordu?

Modern Zamanlar'da Ford'u mu eleştiriyordu?


-


Dergi dosya konusu: Türk Edebiyatı'nın Sermayesi Var mı?

19.4.24

Modern İnsan’ın Gürültüsü


Yakın zamanda Michel Serres'nin Parazit isimli eseri hakkında bir inceleme yazmıştım. Bu ara Ezra Pound'un Machine Art - Makine Sanatı isimli eserini okurken, Parazit'te Serres'nin üzerinde durduğu 'gürültü' hakkında, Pound'un da genel de gürültü, dar çerçevede ise makine gürültüleri üzerinde söylediği şu paragrafa denk geldim.

"Fütüristler gürültünün, makine gürültüsünün izlerinin peşinden, muhtemelen Schumann’ın tarzıyla, gitmişti. Benim için mesele bir makine gürültüsünden etkilenip, alıp sonra bunu bir konser salonunda yeniden üretmek ya da daha fazla gürültü yapmak değil, elde ettiğimiz gürültüyü bestelemek ve yönetmek." 

'Gürültü'nün parazitleşmesinden, bestelenmesine bir düşünce ağı kurmak tam olarak modern insanın yapabileceği bir şey. 'Modern İnsan' konusunda ise yakın zamanda, bir diyalog esnasında aklıma gelen şu şeyi de ekleyeyim: Baudelaire modernizmin babası olarak kabul edilir. Meşhur bir mısraı vardır Baudelaire'in, "Sanki bin yıl yaşadım, o kadar hatıram var!" Bu mısra gerçekten modern hayatın kıskacı arasında kalmış her insan için geçerlidir. Hatıraların kemmiyetlerinin mi yoksa keyfiyetlerinin mi üzerinde durur modern insan?

Ve bir de

- Kalemin gürültüsü nasıl duyulur?

16.4.24

New Directions'ın Kuruluşuna Dair Dipnot

 


Fotoğrafta gördüğünüz kişi dünyaca ünlü yayınevlerinden New Directions'ın kurucusu James Laughlin IV. Bu isme ilk önce Ezra Pound hakkında yazılan bir kitabın son okumasını yaparken rastladım. İsmin sonundaki roma rakamıyla yazılı 4'ün hatâ olabileceğini düşündüm çünkü biraz garip görünüyordu. Nihayetinde James'in ortaçağda yaşayan bir kral olmadığı belliydi. Yanlışlık olup olmadığını araştırırken Laughlin soyadının, -bir kral soyu olmasa da- güçlü soyağacına sahip bir aileye ait olduğunu öğrendim. 4. James, Laughlin ailesinin -kısa süren araştırmalarım sonucunda öğrendiğim kadarıyla- dede James Laughlin'in ismini kullanan dikkat çekici son aile bireyiydi. Zengin bir ailenin ferdi olan 4. James, diğer aile bireylerinden farklı bir alana yönelmek istiyordu. O alan, şiirdi. Harvard'daki öğrenimini yarıda kesip, şair olma isteğiyle Avrupa'ya gelince, orada Ezra Pound ile tanıştı ve Pound'dan bir süre sonra şu sözleri duydu: "Şiiri bırak ve paranı bir yayınevi kurmak için harca!" Şiiri bırakmadığını biliyoruz fakat bir yayınevi kurmaktan da geri durmadı. Connecticut'ta teyzesinin evinden yönetmeye başladığı New Directions, bugünlere kadar nâmını arttırarak gelmiştir. Bu hikâyedeki en önemli nokta ise aslında, Pound gibi bir şahsiyetin, edebiyat dünyasındaki etkilerinin ne kadar fazla olduğudur.


23.3.24

Orhan Pamuk'un Babasının İkinci Bavulu

 


Babamın Bavulu. Nobel konuşmalarına meraklı olanlar yahut Orhan Pamuk külliyatını bitirmeyi kafasına koymuş insanların bu eserden haberdar olmamaları veya en kötü ihtimalle şöyle bir göz atmadan geçmiş olmaları pek mümkün değil. Eseri satın almak için uğraş sarf edemeyecekler adına bu cümlenin ardına küçük bir sürpriz bırakayım. Sürpriz için tıklayın. Bu konuşmayı ilk okuduğumda, anlatılmak istenenleri pek de benimseyemediğimi söylemeliyim. Çok zorlama bir uğraş gibi görünmüştü gözüme. Gerçi çok sonraları karşılaştığım hiçbir Nobel Edebiyat Ödülü sahibinin ödül konuşmasını samimi bulamadığımı da itiraf ediyorum. Hatta bir tanesini tercüme dahî etmiştim. Bana en samimi gelen konuşma, Beckett'ın ödül törenine katılmadığı ve bu sebeple de yapmadığı ödül konuşmasıdır.

Konu dağıldı. Pamuk'un babasından aldığı o bavulun içi, seyahat ve edebiyat kokmaktaymış anlattıklarına göre. Fakat Pamuk'a, yazmak için rahatlık sağlayan bir başka bavulun varlığına dair bir düşünce uyandı geçenlerde kafamın bir yerlerinde. O diğer bavuldan Pamuk'un bahsetmediğinden eminim. Hatta kafamın bir yerlerinde uyanan o diğer bavul düşüncesine kendinizi çok kaptırmazsanız, siz de benim kadar emin olabilirsiniz. Peki, o diğer bavulun varlığını bir şekilde kabul etmiş olursak, elimize ne geçecek? Bir rahatlama mı? Mesela, 'ben de babamdan, içinde birkaç tapunun ve bir miktar paranın saklandığı bir bavulla tek başıma bırakıldığımı bilseydim, rahatlıkla yazar olabilirdim' diyerek bir rahatlama yaşayabilir miydik? Paranın her şey olmasa da çok şey olduğunu düşünüyorsak, yanlış bir söylem olmayabilir bu. Düşünsenize, içinde ileri yaşlarınızda medar-ı mâişet konusunda kafanızı rahatlatacak metaların yer aldığı bir bavulla yazar olmak için bırakılmışsınız. Düşününce bile mutlu edecek kadar iyi bir pensée.

Elbette böylesi bavullarınız var diye Nobel alacaksınız diye bir şey yok. Bu noktada işin içine çok başka şeyler giriyor. 


18.3.24

Fenerbahçe'nin Ligden Çekilme Durumu Üzerine

 


18 Mart 2024'te Fenerbahçe adına, tarihî açıdan çok ciddi bir kırılma yaşanmıştır. 2 Nisan itibariyle oy birliği neticesinde, Süper Lig denilen bataklıktan çekilme kararının alınabileceği durumu belirginleşmiştir. Bir Fenerbahçeli olarak bu çekilme kararının kesin bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle son 10 senedir Fenerbahçe aleyhine gösterilen bütün gayretlerin karşılığında, çekilme dışında yapılacak hiçbir şey ciddi duruş kalmamıştır. Çekilme kararının karşısında duran hiç kimsenin gerçek bir Fenerbahçeli olduğuna inanmıyorum. Fenerbahçe'yi bu karardan uzaklaştırmak için çalışan hiç kimsenin de Fenerbahçelileri dikkate aldığını yahut sonraki zamanlarda alacağını düşünmüyorum. 2 Nisan 2024 tarihi Fenerbahçe'nin ikinci kuruluş yılı olacaktır. Bu kararın ardını arkasını düşünen samimi Fenerbahçeliler ise şunu bilmelilerdir ki 'Karşılaşılacak bütün kötü durumlar, karşılaşmış olduklarımızın yanında uçurumda mertebedir!'

İyi ki Fenerbahçeliyim!

7.3.24

Marslı Filminin Düşündürdükleri

 



2015 yılında yayınlanan bir film. Uyarlandığı kitap ise 2011 yılında yayımlanmış. Ben 2024 yılında izleyebildim. Katarsis yönünden benzerlerinin yoluna sâdık. Kitabı okumadım fakat yazarını tanıdığım için basit bir anlatımı olduğunu düşünüyorum. Edebiyat olarak içinde bulunacak pek bir şeyin olmaması kuvvetle muhtemel. Filmin ben de düşündürdüğü şey ise şu oldu: Nasreddin Hoca'nın o meşhur hikâyesi, hikâye olarak anlatılamayacak kadar gerçek. Hani bir adam, evi artık küçük geldiği ve ailesiyle içine sığmadı için Hoca'ya gelip ondan akıl ister, Hoca'da sırasıyla ahırındaki hayvanları evine taşımasını söyler, nihâyetinde adam o kadar bunalır ki Hoca'nın bu tavsiyesinin neticesinden, "Hocam evim ahıra döndü" yakınmasıyla son bir tavsiye için Hoca'ya gittiğinde, Hoca, "şimdi evindeki bütün hayvanları ahıra geri koy" der ve adam denileni yapınca büyük bir aydınlanma yaşar, "meğer bizim evimiz ne kadar geniş ve büyükmüş" der. Dünya'da olmanın, sağlıklı olmanın kıymeti, onları kaybetmediğimiz müddetçe tam olarak kavranılamıyor. Filmin sonunda, nihayet Dünya'ya dönebilen adam bir bahçede otururken, o sahneyi durdurup kendi kendime şunu söyledim, 'Bu Dünya'da fakir olsan da evsiz olsan da ne olur ki? Sağlıklıysan ve ağaçların altındaysan, yetmiyor mu bu sana?' Yetmediğini hissettiren bir anlayışın ördüğü bir hayatın içerisindeyiz çoğumuz.